1984, totaliter bir rejim olan Oceania'nın hüküm sürdüğü
distopik bir dünyada geçmektedir. Romanın ana karakteri Winston Smith, devletin
baskısı altında yaşayan sıradan bir vatandaştır. Oceania'nın kontrol
mekanizmalarından biri olan Teleskran adlı cihazların başında çalışan Winston,
zaman zaman hükümetin faaliyetleri hakkında şüpheler duymaktadır.
Winston'ın hayatı, kendisi gibi düşünen ve totaliter rejime
karşı çıkan bir kadın olan Julia ile tanışmasıyla değişir. İkisi arasında bir
aşk ilişkisi başlar ve birlikte totaliter rejime karşı mücadele etmeye karar
verirler.
Winston, Teleskran aracılığıyla halka yalan söyleyen Hükümet
Partisi'nin gerçek yüzünü öğrenir ve düzeni sarsmak için bir takım eylemler
yapmaya karar verir. Ancak bu planları, İç Parti'nin üyesi olan ve parti
çizgisini koruyan O'Brien tarafından öğrenilir ve Winston tutuklanarak işkence
edilir.
Winston, işkenceler sonucunda kendisini partiye ve lideri
Büyük Birader'e adar ve artık düşüncelerini kendisi değil, parti belirler.
Julia da tutuklanmış ve benzer bir işkenceye tabi tutulmuştur.
Romanın sonunda, Winston'ın partiye tamamen sadakatle
bağlandığı ve geçmişteki düşüncelerinin hiç olmadığı gibi bir hissiyatın
yerleştiği anlatılır. Julia ile olan bağını bile unutmuş ve artık partinin tüm
emirlerine uymaya hazır hale gelmiştir.
1984, George Orwell'ın totalitarizme karşı sert bir eleştiri
niteliğindedir ve insanların düşünce ve davranışlarının kontrol edilmesinin
tehlikelerini vurgular. Roman, özgürlük ve bireysel haklar gibi temel insan
değerleri için verilen mücadelenin önemini de anlatır.