Jan Valjean,
kitabımızın ana karakteridir. Yoksul bir köylü olarak başlayan Jan Valjean,
ailesini doyurabilmek için ekmek çalma suçundan yakalanıp kürek cezasına
çarptırılmıştır. Sadece karnını doyurmak için çaldığı ekmek nedeniyle sistemin
kendisine uyguladığı ceza çok ağır gelmiş ve kaçma girişimlerinde bulunmuştur.
Ancak her seferinde yakalanarak cezası 19 yıl daha uzatılmıştır. Jan Valjean,
hapisten çıktığında açlık ve soğuğun etkisiyle bir yudum su, bir lokma ekmek ve
bir sıcak yatak arayışına düşmüş, ancak ünü tüm diyarlara yayılmış olduğu için
tüm kapılar yüzüne kapanmıştır. Bileğinin gücüyle bile bir köpek kulübesine
bile sığınmaya muhtaç duruma düşen Valjean'ın içi öfkeyle dolmuş ve maruz
kaldığı haksızlıklar düşündükçe kalbi kararmıştır.
Ancak kaderi,
ona kapısını açan bir kasabanın psikoposuyla kesişmiştir. Psikopos, aydınlık
dolu bir kalbe sahip, herkesi anlamaya ve yardım etmeye çalışan, insanların
içlerindeki iyiliğe inanan bir kişidir. Yoldan geçen herkesi evine alır ve
geceleri bile kapısını kitlemez. İhtiyaç dışı her şeyi ihtiyaç sahiplerine
dağıtmaktan mutluluk duyarlar. Jan Valjean'ın şansı belki de hayatında ilk kez
yaver gitmiş ve psikoposun evine ulaşmıştır. Psikopos onu içeri kabul eder,
sıcak bir yemek ve bir yatak sunar. Ancak Jan Valjean, içindeki dürtülere engel
olamayarak, psikoposun evindeki tek değerli şey olan gümüş şamdanı çalar ve
iyiliğe karşılık kötülük yapar. Yakalandığında, psikopos onun hakkında bilgi
vererek Valjean'ın şamdanı kendisine hediye ettiğini ve çalmadığını söyler. Bu
olay, Jan Valjean'ın kalbinin aydınlanmasına yol açar ve her ne olursa olsun
iyi bir insan olabileceğini anlar. Bundan sonra hayatını bu amaç doğrultusunda
yaşamaya söz verir.
Yıllar sonra
Fransa'nın kuzeyinde fakir bir kasabada Jan Valjean, zengin bir mücevher
imalatçısı olan Madlen Baba olarak yaşar. Bu fakir kasabayı kalkındırır ve
buradaki fakirlere yardım eder. Halk tarafından "baba" diye anılır ve
belediye başkanı seçilir. Madlen Baba'nın fabrikasında çalışan Fantaine isimli
bir kadın, onun bilgisi olmadan işten çıkarılır. Fantaine, hancı bir aileye
kızını emanet eder ve onun bakımı için sürekli para gönderir. Bu nedenle hayat
kadınlığı yapmaya başlar. Bir hapishane ziyaretinde yolu Madlen Baba ile
kesişir. Madlen Baba, bu zavallı ve hasta kadına acır ve kızını kurtaracağına
söz vererek onu hemşirelere emanet eder. Her şey yolunda giderken "D"
kasabasında bir adam elma çalarken yakalanır. Herkes, yakalanan adamın Jan
Valjean olduğundan emindir. Ancak bu durumu bilen tek kişi Madlen Baba'dır.
Madlen Baba, bu haksızlığın üstünü örtsen bile, ömrü boyunca her duyduğunda ve
düşündüğünde aklından çıkmayacak olan bu isimden sonsuza kadar kurtulmanın
mümkün olmadığını anlar. Madlen Baba, tertemiz bir ahlak anlayışıyla kurduğu
hayatının ikinci yarısını böyle bir haksızlığın üzerinde devam ettiremeyeceğini
anlar ve mahkeme günü jürinin önünde gerçek Jan Valjean olduğunu itiraf eder.
Tutuklanacakken kaçar ve kızını beklerken vefat eden Fantaine'e verdiği sözü
gerçekleştirmek için küçük Cosette'yi hancıların zulmünden kurtarır. Yıllar
önce iyiliğiyle etkilediği bir manastırda bahçıvan olarak çalışan bir adamın
yanına sığınırlar. Cosette, manastırda eğitim alır.
Cosette,
zengin dedesi tarafından büyütülen Marius'a aşık olur. Marius, isyan eden
cumhuriyetçilerin tarafındadır. Jan Valjean da aynı taraftadır. Paris kan
gölüne dönmüş, ancak zafer cumhuriyetçilerin olmuştur. Jan Valjean'a, Javert
tarafından ona düşmanlık besleyen ve acımasızlıkla hareket eden birini öldürme
görevi verilir. Ancak Jan Valjean, Javert'in hayatını bağışlar. Marius ağır
yaralandığında, Jan Valjean onun hayatını kurtarır. Jan Valjean, Cosette'nin
Marius'a olan bağlılığının farkındadır. Jan Valjean, Cosette'nin bir kürek
mahkumunun kızı olduğunun ortaya çıkmaması için ortadan kaybolur. Marius ise
hayatını kurtaranın Jan Valjean olduğunu bilir. İki genç birbirlerine
kavuştuktan sonra Jan Valjean'ı bulmak için arayışa girerler. Jan Valjean'ı son
günlerinde bulduklarında, onun yanından ayrılmazlar ve onun son nefesini verene
kadar yanında kalırlar.
Sefiller,
benim görüşüme göre bugüne kadar yazılmış en güzel kitaptır. Bu eserde,
iyiliğin her karanlıktan dönüşebileceği, her insanın ne kötü duruma düşerse
düşsün içinde hala iyilik barındırabileceği anlatılır. İnsanların bencillik ve
bireysel mutluluklarına odaklanarak birlikte daha mutlu ve insancıl bir şekilde
yaşanabileceği gerçeğini göz ardı etmelerinin asıl sefillik olduğunu
gözlemliyoruz. Bu eserde, Jan Valjean'ın kalbinin kin ve nefretle dolu olduğu
bir dönemde bile tek bir iyilikle nasıl tamamen değişebildiği ve başkalarının
hayatlarına ışık saçabildiğini görüyoruz.