Mümtaz ve Suat'ın aşkları, Tanpınar'ın öyküsünde merkezi bir
yer tutar. Mümtaz ve Nuran birbirlerine aşık olmuş ve evlenmeyi
planlamışlardır. Ancak Suat umutsuzluğa kapılarak kendini asarak intihar eder.
Bu trajik olay sonucunda Nuran'dan ayrılan Mümtaz, iç dünyasında büyük bir
yıkıma uğrar. II. Dünya Savaşı'nın başlangıcının radyoda duyurulduğu bir anda,
Suat'ın hayalini gören Mümtaz merdiven başına yığılır. Bazı edebiyat
eleştirmenleri, Tanpınar'ın metninde ölümün belirtilmemesine rağmen, sonunda
Mümtaz'ın öldüğünü yorumlamışlardır.
Tanpınar'ın romanı, İstanbul'un farklı bölgelerinde gezen
Mümtaz'ı, Beyazıt Sahaflar Çarşısı'nda, salaş dükkanlarda, bit pazarında,
Çekmece'de balıkçıların olduğu mahallelerde ve kır kahvelerinde dolaştırır. Bu
sayede, İstanbul'un köşelerinde zamanın donup kaldığı ve biriktiği yerleri
tasvir eder. Huzur'un ilerleyen bölümlerinde, Boğaz'a ve zengin bir eve geçiş
yapılır, adeta başka bir dünyaya girilir. Mümtaz, önceleri bu modern semtte
mutlu olsa da, buradaki insanların neden olduğu olaylar sonucu yıkılır. Mümtaz,
geçmemesi gereken bir sınırı aşmıştır.
Mümtaz, bir Ada vapurunda Nuran'la karşılaşır ve
"Tehlikeli denecek derecede zengin, her ihtimale gebe, her mânasında velûd
bir kadınlık hayatı(nın), bakımsız bir tarla gibi sırf kendisini işleyecek
erkeğin yokluğundan yarı hülyâ, yarı verimsizliğin bütün sebeplerini kendisinde
gören bir aşağılık duygusu içinde akıp gittiğini" fark eder. Bu tespitin
ardından, Mümtaz kendisini İhsan'ın kollarına atan zalim bir çocukluk anısını
hatırlar ve duygusal arka planını inşa etmeye karar verir: "Eğer o benim
için her şeyse, bütün kâinatımla ona taşınmalıyım" der. Her yeni tecrübe,
kişisel ve ilk gibi hissedilir.